Köyümüzün en güzel ve en eski iki çeşmesinden biridir. Ava Lîçê köye gelmeden, yani her evde çeşme olmadığı zamanlar, bu çeşmenin başında mahşeri bir kalabalık oluşurdu. İki musluktan, iki nehir gibi gür, buz gibi soğuk bir su akardı. İnsan ellerini suyun önüne koyduğun da, suyun soğukluğu karşısın da el bir dakikadan fazla suyun önünde tutulamazdı.
Çıkalları ile çeşmenin başına gelen kızlar, çeşmenin başında sıra oluştururdu. Her gelişme, haber ilk burada konuşulur, buradan köye yayılırdı. Nerden, kimden duydun? Denildiğinde, cevap Kaniya Hecî Zawit olduğu zaman, bu o haberi herkes duymuş anlamına gelirdi.
Rahmetli Qadê (Kadir Yıldırım) çeşmenin başına gelir, su sırasına hiç bir şekilde kulak asmadan, suyun başına geçer ve adeta temizlikten parlayan cızlavêtlerini dakikalarca yıkar, ayakkabılar gönlünce parlamadan kalkıp gitmezdi. Qadê'nin kalkmasını beklerken sıkılan kızlar, konuştuklarında Qadê onları takmaz ama, mırıldanarak "Min feraqê Qaziya nî" derdi.
Çoğu zaman kızlar duymamazlıktan gelir, ama bazen de Qadê'ye asabi kızlar denk gelir, neden içinde yemek yedikleri kablara küfür ettiğini söylerlerdi.
Meselenin büyüyeceğini anlayan Qadê, hemen oradan uzaklaşmak isterdi. Kendisine laf yetiştiren kızdan kurtulamayacağını anlayınca da, kendi kendisine en meşhur bedduasını eder "ez çakim erebeke bê pîlaqe min xe" (ne yapayım, bana plakasız bir araba vursun) der, o kablara öyle dediği için pişman olduğunu kanıtlamaya çalışırdı.
Qadê'nin kendisine o bedduayı etmesine yürekleri el vermeyen kızlar hemen yumuşar, "Xwedê neke xwe ra isa nebêje" (Allah etmesin. Kendine öyle deme) derlerdi. Aslında rahmetli Qadê ölümün isminden bile çok korkardı.
"Neden plakasız araba bana vursun diyorsun?" diye sorulduğun da,
"Plakası olmasın ki, bana vurduktan sonra yakalanıp ceza almasın" derdi.
Yani öyle iyi bir insandı ki, kendisini öldürecek olan insan bile ceza almasın istiyordu.
Kaniya Hecî Zawıt, gurbete çıkan, köyden taşınıp uzak yerlere gidenler için adeta bir sevgili, çok sevilen bir yar gibi, hep özlenir di. İnsanların tek hayali, bir daha o çeşmeden su içmekti.
Şimdi insanoğlu doğayı, çevreyi mahfeti. Yeşil yok edildi, doğa talan edildi, koca Murat nehri bile kurudu neredeyse. İnsan oğlunun tüm bu saldırılarına karşı direnmeye çalışan Kaniya Hecî Zawıt, ayakta kalmak için tüm gücü ile çabalıyor. Ama o artık çok yaşlı, bir zamanlar gürül gürül akan o çift musluklardan, artık su çok yavaş ve yorgun akıyor.
Köyün dört bir yanı ağaç olsaydı, en azından köyün çevresindeki su kaynakları kurumaz, su damarları buraları terk etmezlerdi. Yer altlarındaki su damarları, çeşmelerin ruhlarıdır. Bu ruhların ilacı da ağaçlardır. Yüzyıllarca ilaçsız kalan ruhlar artık çok yorgun, ve birer birer çekilip gidiyorlar.
Yaşlı Kaniya Heci Zawıt'ın ruhlarının onu terk etmemesi için bir şeyler yapalım.
Bir tarih ölmesin.
Nihat Öner
26.12.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder