Bir köyün tarihi yazılmadığı zaman, ne kadar eski bir yerleşim yeri olduğu ancak köydeki tarihi yapılardan tarihi tahmin edilir.
Tarih yazılmamış, tarihi yapılarda yok edilince, yerleşim yerinin yeni bir yerleşim olduğu sanılıyor. Tıpkı Kazlı gibi. Tarihi yapıları yok edildiğinden ve tarihi yazılmadığından yeni bir yerleşim yeri sanılır ama, aslında köyün tarihi bin yıları buluyor.
Bunun en büyük ip ucu; köyde eski Kazlılara ait, Müslüman Kürt, Êzdi Kürt ve Hristiyan Ermenilere ait eski mezar taşlarıdır. Bu mezar taşlarından anladığımız kadarıyla Kazlı'da bu üç kesim yaşarmış.
Her ne kadar tarihi yapılar yok edilmiş olsa da, bizler bu köyde doğup, büyüyenler bu köyün her karış toprağını biliriz. Ve her karış toprağında her ne kadar tarih yok edilmiş olsa da, gerek bu yapıların izleri ve gerekse de köy yaşlılarının nesilden nesile anlatımları ile, görmediğimiz, yok edilen Kazlıdaki tarihi yapılar hakkında da bilgi sahibiyiz. Bunlardan biri de Kela Qazi (Kazlı Kalesi)dir. Sözlü bir şekilde bu güne kadar gelen tarihin, geleceğe taşınabilmesi için artık yazılması şart. Çünkü artık eskisi gibi sözlü tarih, sözlü kültür yazılmadan, yeni nesillere aktarılamıyor.
Alaattin Akdeniz'in babası, dedesinden antareığına göre; Kela Qazi, Hacı İsmail Akdeniz'in Tap dediğimiz bölgedeki (harita da belirtilmiş) tarlasındaymış. Bu kale yıkılıp, taşları bir Azeri köyü olan komşu köy, Mengeser köyünün okulunda kullanılır. Ancak tam olarak hangi tarihte yıkılıp okul yapımında kulanıldığını bilmiyoruz.
Söz konusu tarlanın aşağısında bulunan altı adet kayada (Kevırê Xaça) eskiden bu tarlada olup, sonradan tarlayı daha iyi işlemek için taşlar öküzler ile dağın aşağısına taşınırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder